Ana içeriğe atla

İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ OKUMALARI/MUKADDİME




  Bu muazzam eser hakkında konuşmak, bir şeyler karalamak ve anladığımızı iddia edercesine ondan mülhem fikirlerin etrafında yeni fikirler türetme iddiasında olmak ilk bakışta bir cüretkârlık gibi gözükse de amacımız bu eserin anlaşılması için akın karaya karıştığı ve fikrin ayağa düşürüldüğü bu çağda asıl kalemlerin harekete geçmesi ve onlara bu eserin varlığını hatırlatmaktan ibaret. Gözümüzün önünde duran ve son yüzyılın Türkiye’sinde has fikirden ibaret, İslami aksiyonun küfür dağlarında yankısını yansıtmayı kendine görev addeden Necip Fazıl’ın çoğunlukla şairliğine hapsedilmesi onu anlamamaktan ibaret ola gerek. Onu yalnız bir şair olarak nitelemek kendi söylemiyle de ona en büyük hakarettir. Ona mevsuf kılınacak terkip olsa olsa ‘Allah Resulü davasında herkesin sustuğu bir anda orta yere çıkan kalem ve kelamıyla harbeden bir Mümin’ uygun düşer zannımızca.

  Bir takım kimseler zaman zaman beşerliğinden kaynaklanan yaptığı hataları söylemek istediği ve davasını yüklendiği misyonun önüne geçirerek onu tahkir edeceklerdir elbet. Söylenen sözlerin içi sırf kin ve İslam düşmanlığı kokmuyorsa bu muazzez davada onu her ne kadar beğenmeseler de hakkını teslim etmek zorundalar. Ancak ona düşmanlık eden ve çeşitli iftiralar atanların amacı yirminci asırda haykırdığı gerçekleri kabullenememeleri, yaratan Allah’a yöneten Allah olarak iman edememeleridir.

  Böyle bir takdimden sonra Büyük Doğu ne demektir onu açıklamaya koyulalım. Büyük Doğu Necip Fazıl’ın ifadesiyle ne yeni bir mezhep ne de oluşumdur, o İslam’ın emir subaylığıdır. Emir subaylığı yani gerekirse varlığını feda ederek davayı müdafaa etmek, yeni İslam değil yeniden İslam naralarını mukaddes tanımazların suratına haykırmak… İnandığına niçin inandığını, inanmadığına niçin inanmadığını bilmek… Bilmek ve bildiğiyle amel etmek, ideallerin ölümsüzlüğünü bilerek ideallerin idealine adanmak… Ötelerin ötesine bağlanmak....


  Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim manevi babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını da gediğine koymandır!

  Necip Fazıl’ı anlamak için öncelikle Gençliğe Hitabesinin sonunda alenen seslendiği, maya tutması için otuz küsur yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerinden kalemine kan çekerek yırtındığı, kıvrandığı ve zindanlarda çürüdüğü gençlikten katre olmaya niyet etmek gereklidir.
  Neden mi? İlk bölümde de zikrettiğimiz üzere onun yaptığı bazı hatalarından ötürü davasının ulviliğini ve bu yoldaki cehdi görmek istemeyenler elbette ki onun gençliğe bıraktığı mirası anlamayacaktır. Gençlik kanın kaynamasının, ruhun bedene sığmamasının ve kâinata meydan okumanın membaı olan bir çağdır, öyle ki bu çağdaki aşkını hayatının her anına yayan kimse seksen yaşına gelse de genç kalır!
  Anlamak ve Allah Teâlâ tarafından tamamlatılacağına inanılan davaya baş koymak isteyenler için mukaddime kısmında birkaç kelam daha edebiliriz sanırım.
Kronolojik tarih aptalların tarihidir diyor Cemil Meriç, buna binaen burada Necip Fazıl’ın biyografisini de yazacak değiliz.

  Yüzün üzerinde eser bırakan Necip Fazıl’ın baş eseri İdeolocya Örgüsü ’dür. Kendisi de zaten bu eseri baş eserim diye takdim etmektedir. Zaten kelimelerini hem hitabetinde hem de yazı dilinde ne kadar diyalektiği üst seviyede, derinlemesine kullandığını onu tanıyanlar bilir. Şairdir aynı zamanda, ama dikkat! Kendisi de Şair olarak takdim edilmekten rahatsızdır, o, Mütefekkir, Dava, Aksiyon adamıdır. İçeride yatmasına sebep olanlar şiirlerinden çok mukaddesatçı gençliğin kaynayan kanını harekete geçiren ve ona harita çizen yazılarıdır. Büyük Doğu ilk planda dergisinin, ardından ise ortaya koyduğu Yalnız İslam’dan ibaret olan dünya görüşünün adıdır. Demiştik, ne yeni bir mezhep, ne yeni bir oluşum, İslamiyet’in Emir Subaylığıdır Büyük Doğu.

  Derginin ilk kapatılması, dolayısıyla münafıklar tarafından davaya yönelenlerin önüne ilk taş koyma cehdi Büyük Doğu dergisinin 30. sayısında ‘Allah’a itaat etmeyene itaat edilmez’ hadisinin yazılmasıyla patlak vermiştir. İstanbul Üniversitesinde muallimlik yaparken Hasan Ali Yücel tarafından çağrılmış ve ya dergiyi kapatırsın ya da görevinden istifa edersin ihtarı kendisine çekilince Necip Fazıl,
'Bir sınıfın muallimi olmaktansa bir milletin muallimi olmayı' tercih etmiş ve kitap neşrine adamıştır kendini.

‘Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes!
Ey kahpe rüzgar, artık ne yandan esersen es!..’
diyerek yaptığı mücadeleyi ve küfür surlarında açtığı gediği veciz bir şekilde ifade eden Necip Fazıl’ın bir sonraki yazıda Abdulhakim Arvasi hazretleriyle tanıştıktan sonraki fikir seyrine değineceğiz inşallah.



                                           İbrahim Hasan

Yorumlar

  1. Sur da bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes ey kahpe rüzgar artık nerden esersen es

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İslâm'ın Vâdettikleri Kitabına Tenkit ve Tahlil

Daha önce yayımladığımız Roger Garaudy'nin 'Geleceğimizde İslâm Var' ve 'İslâm ve İnsanlığın Geleceği' kitaplarının ardından Yusuf Kaplan Hoca'nın 100 kitaplık listesinin 19. kitabı olan 'İslâm'ın Vadettikleri' kitabının tahlilini de uzun bir aradan sonra yayımlıyoruz. Bu tahlil Garaudy'nin listedeki 3. ve son kitabı olduğundan tahlil daha da eleştirel bir perspektiften ilerleyecektir. Okurlarımıza şimdiden bunun haberini veriyor ve faydalı okumalar diliyoruz. Garaudy'e Dair Şüpheler Öncelikle bu iddiaya geçmeden önce 24 Haziran 2012'de Garaudy'nin ölümünün üstünden birkaç gün geçtikten sonra 'Yeni Asya'da   "Garaudy Muamması" başlıklı yazı kaleme alan Kâzım Güleçyüz'ün mezkûr yazısından bir iktibasla başlayalım: "Dış dünyadan İslâm saflarına girenlerin sayısı artarken, yeni Müslümanların, eski mâlûmatlarıyla birlikte geldikleri gerçeği unutulmamalı. Küçük ihmaller, Müslümanların zihninde İs...

Bu Ülke Kitabı Tanıtımı

  Türk aydının Tanzimat’tan beri kafası darmadağın oldu. Doğrular yanlışlarla yer değiştirirken nebevi öğütler yerlerini batılı filozofların sözleriyle süslenen hitabelere bıraktı. Batının amansız madde gücü karşısında aşağılık psikolojisine yakalanan aydın (aydın tabiri kilisenin karanlığına karşı başkaldırmış batılı mütefekkir ve sanatçılar için müsemma olmuştur, bu kelimeyi burada kullanmamız da İslam âlemini Hristiyan âlemi zannederek aydınlanma harekatına girişen hakikatte ise apaydınlığı görmekten imtina eden sahte aydınlara atıftır, yoksa İslam âlemi alim, hakim, ariflerle doludur ve karanlık olmayan bir yerde lambaya da ihtiyaç yoktur) kendi değerlerini aşağılayarak bu psikolojiden sıyrılacağı düşüncesine kapıldı. Sonuçta ise ne Batılılaşmış ne de Müslüman kimliğine sahip olabilmiş bir portre çıktı ortaya. Kısaca kimliksiz kaldı bu coğrafyaya yön vermesi, gençleri doğruya yönlendirmesi gereken kimseler. Bu boşluk hususen bu coğrafya umumi olarak da tüm İslam âlemi...

Ya Tahammül Ya Sefer (13. Kitap)

  Hayatımızı ortasından ikiye biçecek, kendi içimize ya sefer yapıp aslımıza rucumuza ya da tahammüllerle çevrili bir hayatla avunmamıza götürecek ve   bizi iki seçenek arasında bırakacak bir cümle: 'Ya Tahammül, Ya Sefer.'   Tahammül. Neye tahammül? Ve niçin tahammül? Tahammül edilecek şeylerin dönüp dolaşıp irca edildiği makam, hayatı anlamlandırma uğraşında nerede duruyor? Sonsuzluğa açılan bir kapıya köprü değilse tahammül, yaratan tarafından takdir edilmiş ömürde, ne diye katlanmalı bunca şeye Tahammülden geçtik diyelim, sefere çıkmaya niyetliyiz, çıktığımız seferin bizi ulaştıracağı mevki de neresi? Yolun sonunda yolcu umduğunu bulabilecek mi? Umduğunu bulamayacak yolcu neden yolun meşakkatlerine katlanma tahammülü göstersin ki? Bir takım sorularla çevrili zihnimiz, bu sorular bize ya hakikatin kapısını açacak yahut tahammül edeceğiz içerisinde bulunduğumuz ortama…   Yola çıkarken mücahitliklerinden taviz vermeyecek ve davayı ters isti...