Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
                                                      VAKIF MALI    Vakıf malı bugün Müslümanların unuttuğu ve ihmalinin öteki dünyada nelere sebep olacağını bilmekten aciz kaldığı çok mühim bir meseledir. Vakıf malını anlatırken ilk başta vakfetmek nasıl ve ilk olarak kim yapmış ondan bahsetmeliyiz. ilk   olarak Allah için vakfetmek İbrahim (a.s)'ın şu kıssasıyla gerçekleşmiştir: Bir rivâyete göre İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın 12.000 hayvandan oluşan sürüleri vardı. Bu sürüleri koruyan pek çok da muhâfız köpeği vardı. Dünyâya râm olanları tahkîr için köpeklerin boyunlarına altından tasma taktırırdı.   Cebrâîl -aleyhisselâm-, insan kılığında geldi: “–Bu sürüler kimin?” diye sordu. İbrâhîm -aleyhisselâm-: “–Rabbimin. Ben de emânetçisiyim!” dedi. Cebrâîl -aleyhisselâm-: “–Bana satar mısın?” dedi. İbrâhîm -aleyhisselâm-: “–Rabbimi bir kere zikret üçte birini, üç kere zikret; tamamını vereyim!   Cebrâîl –aleyhisselam: سبوح قدوس ربنا ورب الملائكة والروح   
          KAPI ÖNÜNDE   Bir kapının önündeyiz. Öyle bir kapı ki; şayet cesaret edip kapıyı tıklatsak, içeriden bize buyur edecek ve işimizi yapmamız için başköşeyi, emir mahallini takdim edecekler. Sonra gözyaşlarıyla etrafımızda halka oluşturmuş insanlar bize kulaklarını verecek ve samimiyetimize inandıkları andan itibaren ‘Bu davayı temsil makamında olması gereken sizlerdiniz ve geldiniz, şimdi en kıymetli sermayemiz canımızı size teslim ediyor ve dirilişimizin sizin elinizden olacağını tasdik ediyoruz’ diye haykıracaklar. Bu ruh halinde olan Müslümanlar iki asırdır kurdukları ve gelmesi için günden güne bedel ödeyip, dualarıyla yoğurdukları gözyaşlarını bir arada toplasalar bir umman çekecek bizi içine ve yok edecek, O’nun için ölmek varken, O’ndan habersiz yaşantımızla çıkacağız katına….   Ve yakamıza yapışacak eller. Bizim tanımadığımız, ancak bizi beklemekle ömür tüketmiş mazlumların da yükü binecek sırtımıza mahşer günü… Bir buhran geçiren ve her geçen gün il
                                                               Mukaddesatçı Gençliğe   Allah Teâlâ insanoğlunu dünyaya imtihan için gönderdi. Âdem aleyhisselamdan itibaren kimileri imtihanın farkında olarak Habil’in tarafında olmak için diretti. Kimileri de yaratılış gayesinden uzaklaşarak Kabil olmayla geçici dünyayı ahirete tercih etti. O günden bugüne Kabiller hala bu taşkınlıklarını ve isyanlarını sürdürmekten vazgeçmediler. Ancak Habiller de Allah Teâlâ’nın kendilerine yüklediği sorumluluklarını unutmadılar, bir tarafta hak varken diğer tarafta ise hep batıl olageldi. Fark şu ki kazanan hep hak oldu. Çünkü hak tarafında olan için ölüm şehadetle süslenirken batıl zahirde kazansa da yine dikmiş olduğu putları yıkacak İbrahim’ler tarih sahnesinde intişar etmekten imtina etmedi asla.      Hak ile batılın savaşında zaman ilerledikçe, insanoğlu madde planında terakki sağladıkça bu savaşın mahiyeti değişmezken vasıtalar ise bir hayli değişti. 21. Yüzyıla geldiğimizde