Hayatımızı ortasından ikiye biçecek, kendi içimize ya sefer
yapıp aslımıza rucumuza ya da tahammüllerle çevrili bir hayatla avunmamıza
götürecek ve bizi iki seçenek arasında
bırakacak bir cümle:
'Ya Tahammül, Ya Sefer.'
Tahammül. Neye tahammül? Ve niçin tahammül? Tahammül
edilecek şeylerin dönüp dolaşıp irca edildiği makam, hayatı anlamlandırma
uğraşında nerede duruyor? Sonsuzluğa açılan bir kapıya köprü değilse tahammül, yaratan
tarafından takdir edilmiş ömürde, ne diye katlanmalı bunca şeye
Tahammülden geçtik diyelim, sefere çıkmaya niyetliyiz,
çıktığımız seferin bizi ulaştıracağı mevki de neresi? Yolun sonunda yolcu
umduğunu bulabilecek mi? Umduğunu bulamayacak yolcu neden yolun meşakkatlerine
katlanma tahammülü göstersin ki? Bir takım sorularla çevrili zihnimiz, bu
sorular bize ya hakikatin kapısını açacak yahut tahammül edeceğiz içerisinde
bulunduğumuz ortama…
Yola çıkarken mücahitliklerinden taviz vermeyecek ve davayı
ters istikametine döndürecek her şeye karşı kendini set çekeceklerini iddia
ederek haykıranlar, yolun henüz başında, yolda bulduklarını yola çıktıklarına
tercih etmişse bu gidiş de nereye?
Cemiyet son sürat bir uçuruma doğru yuvarlanırken, ‘durun
kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak’ diye ilan edenleri, bu ilanı etmekten geri
durmayacaklarını iddia edenleri durduran, vazgeçiren ve her şeye ‘müsait’ hale
getiren şeyler de neler?
Kitap öylesine içkin( neye içkin? Yola iddiayla çıkanların
yoldan çıkacaklarını ilan etmekte ve bu resmi çizmekteki maharetinde hakikate
içkin, dopdolu yani) öylesine vurucu ki, istisnasız ‘bu cadde çıkmaz sokak’
diye haykırma iddiasında olan her mümin bu kitabı okumalı, altını çizmeli,
dostlarıyla müzakere etmeli…
Bu anlatımdan bu kitabın fikir kitabı olduğu çıkarımında
bulunmayın sakına! Bu bir hikaye, yola çıkarken hareket noktaları aslı
itibariyle mübarek bir teşekkül, medrese olan ve inandıkları davayı helezonlar
halinde etrafa yayma uğraşında olanların, yol kat ettikçe ne için yola
çıktıklarını, vazgeçilemezlerinin nasıl değiştiğini ve zamanın onları nasıl da savurduğunu
örgüleştiren, satır aralarından yaşanmışlık akan bir hikayeler manzumesi…
Farklı veçhelerden,
farklı yüzlerden İslami bir mücadeleye gönül vermiş olanların geçirdikleri
değişimler üzerine açılımlar yapıp, bunları kendine has üslubuyla değerlendiren
Mustafa Kutlu’nun çizdiği resim; hissetme yeteneğini kaybetmemiş her mümini
kendine getirecek cinsten… Evet, hissetme yetisini kaybetmeme şartını koştuk,
çünkü herkesin her şeyine sanki ondan bir parçaymış gibi yakın olan telefon,
internet, televizyon kısaca teknikanın hissizleştirdiği akılları etkilemesi pek
de mümkün değil kitabın. Okumak zahmetli iş, youtube girip bir film açıp
kendisine arka planda neler telkin edildiğinin farkına varamadığının dahi
farkına varamayan kimsenin kitap açıp sabırla okuması, anlaması, hissetmesi de zor
tabi…
Dedik ya, hissizlik, çağın en büyük saplantılarından…
Ama inancımız o ki, kitap okuma alışkanlığı olmayan ( yanlış
anlaşılmasın okumak amaç değil araçtır, araçlığını kaybeden, amaçlasan ve
mümine fayda vermeyen her okuma da ziyandır)
bir kardeşimiz bu kitabı okursa hem içerisinde bulunduğu halin tahlilini
yapacak, hem kitaptaki kahramanlar üzerinden kendini okuyacaktır. Kitap okuma
alışkanlığı olanların Mustafa Kutlu’nun baş eseri diyebileceğimiz bu kitabı
‘neden hala kütüphanelerinde bulunmamaktadır?’ sorusu da ayrı bir kazı yapılması gereken mesele…
Karakterleri açmak ve düpedüz olay örgüsünü vermek çok
lezzetli bir yemekten önce birkaç lokma bisküvi yedikten sonra kesilmeye,
dolayısıyla asıl yemeğin lezzetinden mahrum kalmaya benzeyeceğinden size böyle
bir kötülük yapmıyor sizin iyiliğiniz için direkt olarak sizi ziyafete davet
ediyoruz… Kitap 124 sayfa, okumak taş
çatlasın iki buçuk saate mal olur.
Son olarak; Okumak hakikate götüren mühim bir araçtır, bugünün
dünyasında bir şeyler yapma gayesinde olanlar için olmazsa olmazdır elbet, ama
yukarıda da değindiğimiz gibi araçlıktan çıkıp amaç haline gelirse nimet
olmaktan çıkıp külfet olur, neyin külfeti? Kuranı Hakimde kendilerinden haber
verilen ve kitap yüklü eşek diye tavsif edilen ehli kitap alimlerinin üzerine
aldıkları külfet…
Zafer yakındır, zafer inananlarındır, Allah bize neye ne
için inandığımızı bilme nimetini ihsan etsin… Allah’a emanet olun…
Emek Edip yazan kardeşlerimizden Allah razı olsun
YanıtlaSil