Türk aydının Tanzimat’tan
beri kafası darmadağın oldu. Doğrular yanlışlarla yer değiştirirken nebevi
öğütler yerlerini batılı filozofların sözleriyle süslenen hitabelere bıraktı.
Batının amansız madde gücü karşısında aşağılık psikolojisine yakalanan aydın
(aydın tabiri kilisenin karanlığına karşı başkaldırmış batılı mütefekkir ve
sanatçılar için müsemma olmuştur, bu kelimeyi burada kullanmamız da İslam
âlemini Hristiyan âlemi zannederek aydınlanma harekatına girişen hakikatte ise
apaydınlığı görmekten imtina eden sahte aydınlara atıftır, yoksa İslam âlemi
alim, hakim, ariflerle doludur ve karanlık olmayan bir yerde lambaya da ihtiyaç
yoktur) kendi değerlerini aşağılayarak bu psikolojiden sıyrılacağı düşüncesine
kapıldı. Sonuçta ise ne Batılılaşmış ne de Müslüman kimliğine sahip olabilmiş
bir portre çıktı ortaya. Kısaca kimliksiz kaldı bu coğrafyaya yön vermesi,
gençleri doğruya yönlendirmesi gereken kimseler. Bu boşluk hususen bu coğrafya
umumi olarak da tüm İslam âlemini kasıp kavurdu. Ortaya İslam terakkiye
(ilerlemeye) manidir, şeri kurallar on dört asır evvele hitaptır, reform
elzemdir kabilinden hezeyanlar çıktı.
İşte bu noktada başlangıç noktası olarak
Müslüman kimliğini tam olarak sahiplenmese de geçirdiği buhranlar vesilesiyle
bu kimliğe sahip çıkan, batıyı da doğuyu da layık olduğu yere koyan bir aydın
ortaya çıktı. Aynı zamanda Büyük Doğu
camiasıyla da yakından ilişkide olan Cemil Meriç Türkiye’deki sağ – sol
ayrımına da karşıydı. Böyle bir takdimden sonra Cemil Meriç’ten başlayarak
kitabın anlaşılması ve ehemmiyetine dair birkaç kelam edelim:
Hayatını
Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi olan Cemil
Meriç’in kaleminden çıkma bu eser isminden de anlaşılacağı üzere ‘Bu Ülke’yi’
dolayısıyla hususen bu coğrafyadaki Müslüman Gençliği bir hayli ilgilendiriyor.
Cemil Meriç sürekli kendini ve içinde bulunduğu cemiyeti tahlil etme gayretinde
olan, Batıyı hakikatiyle tanıyan, doğunun üzeri setredilmeye çalışılmış
cevherlerini de yüz üstüne çıkarma uğraşında bir fikir işçisi, mütecessistir
kendi deyimiyle. 12 Aralık 1916 yılında Hatay’da dünyaya gelen Cemil Meriç
çocukluk çağından itibaren kitaplara vurulur. Küçük yaşlarından itibaren
Fransızcayı öğrenen mütefekkir batı klasiklerini de kendi dillerinden okumuş ve
kitaplarını daima kendisine yegâne dost edinmiştir.
Hayatı olağandışı geçen ve değeri hala tam
anlaşılamamış Cemil Meriç’i rahmetle anıyor ve onun hakkında söylenecek sözleri
ehline, Bu Ülke kitabının ilk 70 sayfalık kısmında Cemil Meriç’in farklı
portrelerden hayatını sunan oğlu Mahmut Meriç’e teslim ediyor sizi de oraya
yönlendiriyoruz.
Kitaba gelecek olursak, Bu Ülke kitabı hakiki
manada alışılagelmişin dışında bir eser. Eser’in ilk 70 sayfalık kısmı önce
oğlu tarafından yazılan, sonra Cemil Meriç’in diğer eserlerinden parçalarla
kendini anlatan yazılarını barındırıyor. Yani kitaba başlamadan önce Cemil
Meriç’i kapsamlı bir şekilde tanıyorsunuz ki bu da okurken size daha da lezzet
veriyor.
Kitap Hakkında Basında Çıkan Birkaç Haberden
Kesit
‘Bu ülke yüz elli
yıldan beri bir saralılar kafilesi halinde, kendi kültür ve medeniyetlerinden
kopup Batı’ya sığınan Tanzimat ve Cumhuriyet devrim aydınlarının hazin
macerasıdır. Bu kitap yüz elli yıl sonra da olsa Türk düşüncesinin haysiyetini
kurtarmıştır.’ (Ömer Öztürkmen)
İslami Hareket dergisi
Bu Ülke kitabından bahisle: ‘Yeni nesil, geçmiş nesillerin hatalarına düşmemek,
günahlarına bulaşmamak için, ışık tutan Bu Ülke’yi okumalı’ diyerek kitabın ne kadar
ehemmiyeti haiz olduğunu ortaya koyuyor.
Ancak, bir cümleyi
belli bir saatte yazdığını tahmin ettiğimiz Cemil Meriç Beyin eserinden de, o
nispette faydalanmak için, yine her cümlenin üzerinde derin derin düşünerek, o
cümlenin manasını yeniden keşfetmeye ve anlamaya çalışarak okumak lazım.
(Muhittin Nalbantoğlu)
Kitabı Okurken
Dikkat Edilmesi Gerekenler
Bu
ülke kitabı bugüne değin okuduğumuz en dikkat isteyen ve içerisinde aşırı bilgi
ve fikir zenginliği içeren kitap diyebiliriz. Öyle ki kitabın sonuna konan
kanaviçeye(kitapta geçen anlaşılması muğlak yerlerin müellifin kendi kaleminden
açıklandığı kısım) başvurmadan kitaptan hiçbir şey anlamak mümkün değil. Cemil Meriç kitapta öylesine bir dil kurmuş ve
muhafaza etmiş, entelektüel seviyeyi sağlamış ki ya insana kitabı okutturmaktan
vazgeçirtecek yahut bu zenginlikle beraber her bölümde fikrinin daha da
genişlediği kafasına matkap darbesi gibi inecek…
Hiçbir insan elbetteki hatadan hali değildir.
Ancak kitapta anlayabildiğimiz bir yahut iki yer dışında şüphe ile yaklaşılması
gereken yer yok diyebiliriz. Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamı
zikrederken sadece Muhammed denmesi Kâinatın efendisinin ismini yabancı
kaynaklardan çok okumaktan olsa gerek. Hâlbuki yazıda da olsa O’nun isminin
geçtiği yerde salavata remzen işaret konması Müslümanın şeairindendir.
Bu hususlara dikkat ederek her eseri olduğu
gibi bu eseri de temkinle okuyarak azami derecede istifade etmek Müslüman gence
yakışandır.
Son olarak kitabın
ehemmiyetini Cemil Meriç’ten dinleyelim: Bu sayfalarda, hayatımın bütünü, yani
bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki,
hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim: Etimin eti, kemiğinin
kemiği.
Allah’a emanet olun…
Yorumlar
Yorum Gönder