Ana içeriğe atla

                               
ÇANAKKALE RUHUNU  BUGÜNE TAŞIMAK

Çanakkale ruhu Asrı Saadete duyulan özlemin verdiği çaresizlik ve heyecanla 20. yüzyılda din, vatan, namus uğruna verilen mukaddes davanın direğidir. İslam aleminin parça parça fırkalara ayrılması bir yana tek bağımsız ve 6 asırdan beridir Cihanı adaletiyle  kuşatan,
mukaddes  dava uğrunda bedel ödeyen ödeten devlet de yıkılma arifesinde sallantıdadır. Üstüne bir de Batı bu Cihan İmparatorluğuna teşhisi koymuş ‘Hasta Adam’ diye adlandırdıkları Devleti Aliyye’ yi masalarında çoktan pay etmişlerdir. Buna karşın hilafetin merkezi, şehirlerin efendisi İstanbul’u almak için Çanakkale’yi geçmesi gerektiğini bilen düşman tüm gücüyle ve son model silah teçhizatlarıyla Gelibolu Yarım adasını almak için harekete geçmiştir.
Dünyanın her yerinden İslam davası için koşarak gelenlerin yazdığı bu tarih, Müslümanların ne kadar çaresiz dahi olsalar Allah’ın dini etrafında toplandıkları müddetçe zafere erişmeleri bakımından büyük bir örnek teşkil etmektedir.
O GÜN
Çanakkale’de evlatlarının hepsini gözünü kırpmadan cepheye gönderen annelerin gözyaşlarını görürsünüz. Babaların evlatlarıyla birlikte şehadete yürüdüğü gündür o gün. Tüm ayrılıklar bırakılmış, küçükten büyüğe herkes Çanakkale etrafında kenetlenmiştir. Tek bir aykırı ses yoktur, çünkü vatan yoksa dininizi de  yaşayamazsınız ,vatan yoksa artık sizin de yaşama sebebiniz kalmamıştır. Asırlardır bu hakikati tüm sırlarıyla bilen milletimiz nesilden nesile bu sırrı evlatlarına öğretmişler ve yakın geçmişte 15 Temmuzda da bu hakikatin verdiği şuurla hareket etmişlerdir.  
Çanakkale, Müslümanların yokluk içerisinde varlık mücadelesidir. Tüm yokluklara rağmen Allah’ın yardımıyla, zeki stratejilerle düşmanın Çanakkale’den hilafetin merkezi İstanbul’a geçişi engellenmiştir. Çanakkale’ye eğer ki dışarıdan panoramik şekilde bakılırsa hangi şartlar olursa olsun Müslümanların  Allah’a ve Resulüne sarıldıkları müddetçe, tüm dünya üzerlerine gelse bu savaştan galip  çıkacaklarını göstermektedir.
MEKKE METODU
Devleti Osmaniyye sıkıntılı  günlerden geçiyordu, ülke genel olarak fakirleşmişti bununla birlikte kaos ortamında silahlarımızda yoktu ama Allah Resulü aşığı paşalarımız vardı. Bugün rahmetle yad etmemiz gereken ama nedense çoğu kişinin haberinin dahi olmadığı Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa bir taktik geliştirmişti. Köylerden soba borusu toplattırıp siyaha boyatıp onlara silah süsü veren Paşa,  İngilizler ’in on beş gün boşuna mevzileri bombalamasına neden oluyor. Bununla birlikte Mehmetçiğe çalı çırpı toplatıp belli bir alanda yaktırıyor, çıkan bu dumanı gören düşman Osmanlı’nın yeni zırhlılara sahip olduğu endişesine kapılarak o bölgeye taarruzu artırıyorlardı. Bir süre sonra Paşa’ya bu ilhamı nereden aldığı sorulunca ;Efendimiz ’in Mekke’yi fethederken kullandığı yöntemden yola çıkarak böyle yaptığını söylüyordu.
57.ALAY
57. Alay, Çanakkale Savaşı’nın başlangıcı kabul edilen Anzak Çıkarmasını durdurmak amacıyla 25 Nisan 1915 sabahı harekete geçen Osmanlı alayıdır. Kumandanından erine kadar kahramanca savaşmışlar ve topyekun şehit olmuşlardır. Alayın sancağı savaş meydanında bulunmuştur. Geçtiğimiz haftalarda ise Afrin’e Mehmetçiğe teslim edilmiştir.(1) O gün o sancağı düşürmeyen Mehmetçiğin torunları bugün o sancağın neden düşmemesi gerektiğini iyi tahlil eder ve bu mana etrafında toplanırlarsa tüm Alemi İslam’da zulümler sona erer, tekrardan dünyaya adalet dağıtan Hasta Adam iyileşir, üzerinden ölü toprağını atar, dünya buna gebe, kaçınılmaz son bu çünkü.


ŞEHADETE TALİP TALEBELER
Müderris Emin Efendi, sınıfa girdiğinde boş sıralarla karşılaşır. Gözü tahtadaki yazıya ilişir. Sindire sindire okur tahtada yazılanları:
“Muhterem Hocam, Ayasofya Camii’ndeki hutbeleriniz ve dershanedeki   derslerinizden, Çanakkale’de milletimizin namusunun korunması gerektiğine inandığımız için gidiyoruz. Yüreğiniz rahat olsun. Orada, milletimizin namusu olan Çanakkale’de, senin talebelerin bir gönüllü birliği oluşturarak ve tek bir kişi gibi hareket ederek sömürgecilerin karşısına çıkacak. Duaların üstümüzden eksik olmasın. Hakkın ve emeklerini helal et.”(2) Bu şuurla sıraların dolduğu  okullardan bir misal bu sadece. Gençlerimiz o zaman hangi duyguya dayanarak talebelerin cepheye koştuğunu anlarlarsa onların da yetiştireceği nesil şehadet için geleceğinden vazgeçer, hakikate kanatlanır.
EY ŞEHİD OĞLU
Bu savaşı iliklerine kadar hisseden milletimizden tepkisini Mehmet Akif dizelerinde şöyle dile getirmiştir; ‘Ey  şehid  oğlu şehid isteme benden makber/  Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber’ diye nitelediği Anadolu yiğitleri  şehadet rüyalarıyla uyanmış, bu makamın Peygamberler’le haşrolunacağını bilerek yetişmiş, Anadolu’da anneler evlatlarına ninni diye dedelerinin destanlarını anlatmış, onları iman abidesi haline getirmek için gecelerini gündüzlerine katmışlardır.
O RUHU YAŞAMAK
Çanakkale ruhunu anlamak demek hangi şart olursa olsun Allah’a dayanmak, ölürsek ne büyük şeref, kalırsak gaziyiz diye düşünen evlatlara sahip olan bir medeniyet olmak demektir. Öyle bir medeniyet ki  bitti denilen, tüm olumsuzlukların olduğu ortamda, Hilafetin dahi itibarsızlaştırıldığı, dışarıdan gelen saldırılar yetmiyormuş gibi bir de içerideki batı mukallitlerine rağmen, adeta geçirilen şiddetli hastalıkta dahi düşmana ‘Biz hastayız ama daha ölmedik.’ demektir. O ruhu yaşamak istiyorsak Çanakkale’yi, iki yüz elli bin şehidi, iki yüz yetmiş kiloluk mermiyi kaldıran Seyit Çavuşu, ve yerin altında yatan binlerce meçhul şehidin ne uğruna canlarından, yarlarından ve yarınlarından geçtiklerini anlamamız gerekiyor.
HULÂSA
Yirminci yüzyılda bu milleti, Müslümanları savaşarak yenemeyeceğini anlayan batı, elindeki Kur’an-ı Kerime bağlı oldukları sürece şartlar ne olursa olsun galip gelemeyeceğini ağır bir darbeyle anladı. Buna karşın insanları dinlerinden bihaber bir duruma getirmek, Kur’an-ı Kerimi ise raflarda tozlandırmak, geleneksel bir saygı üzerine din inşa etmesi gerektiğini fehmederek buna göre strateji üretti. Batı mukallitlerinin de kandırılmış bir şekilde canla başla çalışmaları sonucu milletin din anlayışını yer ile bir etti. Evlatlarını düşünmeden cepheye gönderen, dönersen hakkım haram olsun diyen anneler gitti onun yerine anneliği basit bir kalıba sokan zihniyetle beraber, insanlarda erkeğin yaptığı her işi kadında yapar düşüncesi yerleşti. İffetinden başını yerden kaldırmaya utanan gençler, şehit ailelerinin olduğu bölgede  yetimler incinmesin diye çocuklarını yanlarında taşımaktan ar eden babalar gitti yerlerine maddeye esir olmuş, tüm mukaddes kavramlarının içinin boşaltıldığından bihaber  babalar geldi. Musab Bin Umeyr’lerin anlatıldığı, gençlerin pür dikkat dinlediği  geceler yerini, iffeti oyuncak yerine koyan, tüm gayri meşru şeyleri meşru gösteren dizilerin izlendiği gecelere bıraktı. Şimdilerde ise Seyit Onbaşıların, Cevat Paşa’ların zuhur edeceği günler yakındır, çünkü gecenin en zifiri karanlık anı, şafağın sökmesine en yakın andır. Ümmet ne zaman Çanakkale’nin ruhunu anlar ve bugüne taşırsa Fas’tan Cava Ada’larına kadar  her yerde zulümler biter ve dünya ağlamaktan vazgeçer. Geleceğin Seyit Onbaşısı olmaya can atan genç, Çanakkale bitmiştir sanma, ümmet ağlıyor ve senin iman gücünle kaldıracağın topun ateşlenmesiyle yerle bir edilecek Batı’nın batmasını dört gözle bekliyor.

1-https://www.google.com.tr/amp/www.star.com.tr/amp/guncel/57-alayin-sancagi-afrine-gonderiliyor-haber-1302414/
2- M. Necati Sepetçioğlu, Ve Çanakkale 1-Geldiler…, İstanbul, 1989, s. 317-318.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEZAİ KARAKOÇ VE İSLAMIN DİRİLİŞİ KİTABI (Yüz kitaplık listeden ilk kitap)

Sezai Karakoç   Hakkında yazacağımız bu kısacık tahlil onu anlatmaya yetmeyecektir muhakkak. Burada uzun uzadıya rakamlara boğulup kronolojik bir perspektif de sunmayacağız sizlere. Onun neden bugünün ve yarının Türkiye’sinde belirleyici olacağını ve ne nispette önemli olduğunu anlayacağımız birkaç bilgi zaten sizi onu anlamaya ve kitaplarına yönlendirecektir. Aşağıda vereceğimiz İslam’ın Dirilişi adlı kitabının kısa ve öz tahlili de derhal sizi bu kitabı edinmeye ve bugüne değin şayet tanışmadıysanız tanımaya/anlamaya itecektir adeta. Bir yazar, mütefekkir, âlimle tanışmak demek sureten onunla bir araya gelmek değildir çünkü. Onun insanlığa bıraktığı mesajını özümsemek onu anlamaya ve anlatmaya yönlendirir sizi.   Onu iki kelimeyle sıfatla deseniz Anadolu evladı der kapatırız konuyu. Bu kavramın ne kadar önemli olduğunu bilmeyenlere basit bir terkip gibi gelebilir bu iki kelime.   Özellikle ideolojilerin pençesinde ruhu ölmek üzere olan insanın her geçen gün kimlik yozlaşmala

İnsanlığın Medeniyet Destanına Eleştirel Bir Bakış

Besmele, Hamd ve Salat-u Selamdan sonra... Öncü bir kuşak için okunması ve tefekkür edilmesi gereken 100 kitaplık listenin  10. Kitabı "İnsanlığın medeniyet destanı". Her biri dünya çapında yankı oluşturan  Roger GARAUDY'nın 60'ı aşkın eserinden sadece biri.Garaudy bu eseri müslüman olmadan 4 sene önce yazdı. Bu kitabın hedefi tarihe bakış açısının değiştirilmesi gerektiğini göstermek; batının aslında çoğu insanın düşündüğü gibi örnek alınacak,ulaşılması gereken hedef olarak konulacak bir yerinin olmayışını gözler önüne sermek.Malum olduğu üzre ülkemizin bir kısmı batıyı bu şekilde görenlerden oluşmakta. Motamot şekilde batıya uyarsak gelişiriz, batı gibi oluruz düşüncesinde debelenip durmaktalar. Meseleye  iki farklı açıdan bakmak istiyorum:  1. Bizim soylu bir kültürümüz, tarihimiz varken batı kültüründen ne umuyoruz? Eğer terakki umuyorsak batıya değil kendi kültürümüze, İslam kültürüne, aslımıza dönmeliyiz. Çünkü iki medeniyet arasında sıkışıp kalmaktansa k

MÜSLÜMANCA DÜŞÜNME ÜZERİNE DENEMELER KİTABINA BİR DENEME

  Modern dünyada tüm eşyanın hakikatinden mücerred hale geldiği, kendi manasının haricine itildiği ve farklı elbiselerle teşhir edildiği malum. Eşyanın dahi bu kendi dışı olmaklığa mecbur kılındığı sahteliklerle ağulanmış modern dünyada, eşyadan daha mücerred ve nazik olan, insanı O’na muhatap olmaya layık hale getiren aklın iğdiş edilmemesi, bu tahrif ve tahripten menfi manada etkilenmemesi mümkün değil. Kaldı ki eşyayı asıl manasından soyunduran insan da modern zamanların doğayı tahakkümü altına alan, insanı eşrefi mahlûkat olmaktan beri kılan anlayışın ürünü. Eşya kendi kendine bu dönüşümü yaşayamayacağına göre, bunu icad eden aklın da varolduğu muhakkak hale gelmiş bulunuyor. Savaşlar artık bilek kuvvetine dayanmıyor, daha doğrusu geçmişte nasıl bilek kuvvetine dönüşen savaşlar bir akıl çatışmasından neşet ediyorduysa bugün de aynı manada hatta daha da çok aklın ön planda olduğu çatışmalar mevcut. Müslüman aklın ortadan kaldırılması, diğer beşeri ideolojilerle İslam’ın aynı dü