Ana içeriğe atla

100 kitaplık listeden ikinci kitap: İNSANLIĞIN DİRİLİŞİ


                   
 İNSANLIĞIN DİRİLİŞİ KİTABINA FİKRİ BİR BAKIŞ YAHUT TAHLİL
‘Bu dünya hayatı insan için hakikat savaşını vermekten ibarettir.’ Müslüman’ın dünyaya, olaylara bakış açısı dünyayı ahirete köprü diye telakki etmek, ahiretin tarlası görmekten ibarettir. Bütün oluşlar, olamayışlar, yapılanlar ve yapılamayanlar bu görüş etrafında halkalanır. Üstat Necip Fazıl’ın deyişiyle ‘Batının her sahada arayıp bulamadığı cennet İslam’da: her sahada içine düştüğü cehennemden kurtuluş yolu İslam’da, her şey İslam’dadır.’
  Maddenin manayı kuşattığı ve adeta hiç dirilmeyecekmişçesine öldürdüğü bir dünyada yaşıyoruz. Amaçlarla araçların karıştığı, araçların kutsal, amaçların ezgin olduğu bir çağ bu. Teknik planda en güzel evler, arabalar ve insanın kullanması için meydana gelen tüm eşyalar olağanüstü iken bütün manaların tersyüz olmasıyla beraber insana hizmet etmesi gereken aynı eşyalar insanı hizmetçi kılmakta kendine. Modern ve mükemmel(!) kölelik statütüsüne yükselen insan, ideolojileri kendine payanda kılarak içerisinde bulunduğu eziklikten çıkacağı zannına kapılmış durumda. İnsanlık kendisini yeniden diriltecek ve her şeye hak ettiği değeri verecek nizama hasret. Bu nizam tüm kuşatıcılığı ve en ufak boşluğa mahal vermeden tesis ettiği sistemle şüphesiz ki İslam’dır. Bir annenin dahi çocuğuna kızarken bir diyalektiği vardır. Hangi kelimeyi öne, hangi kelimeyi arkaya alacağının bilincindedir. En basit meseleler dahi anlatışları, ortaya koyuluş usulleri itibariyle öne çıkar. Doğruyu bilmek önemli olduğu kadar doğru bir şekilde anlatmak da mühimdir. Derdinizi anlatamaz, davanızın neyi ifade ettiğini hakikatiyle sunamazsanız başkalarının sizi diledikleri sıfatla takdim etmesine de karşı çıkamazsınız. Müslümanlar son iki asırdır İslam’ı anladıklarını zannededursunlar, ondan aldıkları azıcık payı da modern çağa yem etmiş durumdalar. İslam ya hep yahut hiçe taliptir ve hepin olmadığı yerde hiçtir. Büyük Doğu mimarının da zikrettiği üzere davamızı binlerce ciltle ifade edeceğimiz gibi onu tek heceyle de ortaya koyabiliriz: HEP! Yaptığımız tüm okumalar, yazdığımız yazılar, ettiğimiz kelamlar ve hayatın duraksama kabul etmediği her anındaki oluşlarımız bu ‘hep’ in etrafında halkalanmıyor, iç içe geçip bizi hakikate ulaştırmıyorsa; kabukta kalmamız ve çoğu kimsenin düştüğü yanlış gibi anladığımızı zannettiğimiz şeyden (İslam’dan) nasipsiz olduğumuz ahiret gününde önümüze konacaktır. Allah bizi olmadığımız davanın maliki gibi görünmekten(münafıklıktan) korusun. Böyle bir takdim yaptıktan sonra kitabımız hakkında birkaç kelam edebiliriz:
  Kitabımızın müellifi Sezai Karakoç. İslam’ın dirilişi adlı kitabın tahlilinde kısa bir şekilde tanıtmış idik kendisini. İçerisinde hayati tahlilleri barındıran kitabımız ilk planda üç kısımdan oluşuyor.
  1)Bunalımın kaynağı: İnsanlığın bunalımının asıl kaynağının neyden kaynaklanıp neye sebep olup, insandan neyi götürdüğünü anlatma gayretinde olan müellif, Batı’nın bunalımının neden geçici bir bunalım olmadığını ve bu bunalımının nereden kaynaklandığını batının köklerine inerek tespit ediyor. Avrupa medeniyeti karşısında diğer medeniyetlerin gün geçtikçe ona bilendiğini ve zaman içerisinde bu medeniyetin kendisini yutmasının elzem olduğunu ortaya koyuyor. Rönesans’ın hangi şartlar altında, nereden neşet ettiğini ve İslam karşısında bir oluş( yani İslam’ın Avrupa’yı zorlaması sonucunda) olduğunu açıklıyor. İlk planda Rönesans’ın Avrupa medeniyeti için bir kültürel atılım ve diriliş gibi olduğu gözükse de o günden bu yana tek ilerlemenin teknik alanında (teknoloji, zanaatta) olduğu tespitini iyi anlamamız ve fiziğe yani madde planına önem verip metafiziği yani manayı unutmanın bir medeniyeti canavarlaştıracağını da fehmetmemiz gerek bu satırlardan ayrıca.
  2)Tablo: Bu bölüm kitabın yekûnunu teşkil etmekle beraber içerisinde ölüm dikkati, tapınak, politika, devrim, put, bilim ve edebiyat gibi başlıklar altında çok mühim meseleleri tablolaştırıyor. Batı medeniyetinde olmayan nübüvvet inancıyla beraber insanlığın artık mabetlerini turist gözüyle gördükleri ve dolayısıyla asıl manadan yoksun oldukları ifadesi bugün için Türkiye halkını ne kadar da çerçeveliyor değil mi? Ayasofya’nın ibadete açılması bir yana, Ortaköy Camii ve Sultanahmet’e dahi sözde Müslümanların nasıl pervasızca girip bir Avrupalıdan dahi daha hayâsız davrandıkları bir vaziyette Ayasofya’yı açmak kuvvetinde olamayız elbet. (Ayasofya İstanbul’un kılıç hakkıdır, onu müzeleştiren, imkân olduğu halde aslına irca etmeyene Sultan Fatih’in laneti vardır.)
  Ayrıca bu bölümde felsefe ve kent bölümleri de anlama gayretinde olan ve bu meseleleri derinlemesine düşünmekten kaçmayan için diriltici mesajlar barındırıyor.
  3)Diriliş İnsanı: Son bölümü müellif diriliş insanının özelliklerini anlatmaya ve onun Müslüman’dan başkası olamayacağına işaret etmeye ayırıyor.
  Evet, dünya bir dirilişe gebe, bu dirilişi dinini anlayan, anladıktan sonra yaşayan ve yaşatma uğrunda ömür tüketenlerden başkasının yapamayacağı hakikatini iyi anlarsak, olmaya önce kendimizden başlamamız gerektiği ve ancak bu aşamadan sonra birilerini dirilteceğimizi de iyi anlarız. Öldürücü hastalığa yakalanmış bir doktor tek bir hastayı dahi tedavi edemez çünkü.
  Tüm bu anlattıklarımızın ilk planda tezahürünü, ne nispette diriliş insanı olduğunu ölçme gayesinde olanlar; sabah namazında üzerlerinden yorganı fırlatma iradesi ve süratine baksınlar.
Allah’a emanet olun…
                                                                                                           (Mehmet Edirneli)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEZAİ KARAKOÇ VE İSLAMIN DİRİLİŞİ KİTABI (Yüz kitaplık listeden ilk kitap)

Sezai Karakoç   Hakkında yazacağımız bu kısacık tahlil onu anlatmaya yetmeyecektir muhakkak. Burada uzun uzadıya rakamlara boğulup kronolojik bir perspektif de sunmayacağız sizlere. Onun neden bugünün ve yarının Türkiye’sinde belirleyici olacağını ve ne nispette önemli olduğunu anlayacağımız birkaç bilgi zaten sizi onu anlamaya ve kitaplarına yönlendirecektir. Aşağıda vereceğimiz İslam’ın Dirilişi adlı kitabının kısa ve öz tahlili de derhal sizi bu kitabı edinmeye ve bugüne değin şayet tanışmadıysanız tanımaya/anlamaya itecektir adeta. Bir yazar, mütefekkir, âlimle tanışmak demek sureten onunla bir araya gelmek değildir çünkü. Onun insanlığa bıraktığı mesajını özümsemek onu anlamaya ve anlatmaya yönlendirir sizi.   Onu iki kelimeyle sıfatla deseniz Anadolu evladı der kapatırız konuyu. Bu kavramın ne kadar önemli olduğunu bilmeyenlere basit bir terkip gibi gelebilir bu iki kelime.   Özellikle ideolojilerin pençesinde ruhu ölmek üzere olan insanın her geçen gün kimlik yozlaşmala

İnsanlığın Medeniyet Destanına Eleştirel Bir Bakış

Besmele, Hamd ve Salat-u Selamdan sonra... Öncü bir kuşak için okunması ve tefekkür edilmesi gereken 100 kitaplık listenin  10. Kitabı "İnsanlığın medeniyet destanı". Her biri dünya çapında yankı oluşturan  Roger GARAUDY'nın 60'ı aşkın eserinden sadece biri.Garaudy bu eseri müslüman olmadan 4 sene önce yazdı. Bu kitabın hedefi tarihe bakış açısının değiştirilmesi gerektiğini göstermek; batının aslında çoğu insanın düşündüğü gibi örnek alınacak,ulaşılması gereken hedef olarak konulacak bir yerinin olmayışını gözler önüne sermek.Malum olduğu üzre ülkemizin bir kısmı batıyı bu şekilde görenlerden oluşmakta. Motamot şekilde batıya uyarsak gelişiriz, batı gibi oluruz düşüncesinde debelenip durmaktalar. Meseleye  iki farklı açıdan bakmak istiyorum:  1. Bizim soylu bir kültürümüz, tarihimiz varken batı kültüründen ne umuyoruz? Eğer terakki umuyorsak batıya değil kendi kültürümüze, İslam kültürüne, aslımıza dönmeliyiz. Çünkü iki medeniyet arasında sıkışıp kalmaktansa k

MÜSLÜMANCA DÜŞÜNME ÜZERİNE DENEMELER KİTABINA BİR DENEME

  Modern dünyada tüm eşyanın hakikatinden mücerred hale geldiği, kendi manasının haricine itildiği ve farklı elbiselerle teşhir edildiği malum. Eşyanın dahi bu kendi dışı olmaklığa mecbur kılındığı sahteliklerle ağulanmış modern dünyada, eşyadan daha mücerred ve nazik olan, insanı O’na muhatap olmaya layık hale getiren aklın iğdiş edilmemesi, bu tahrif ve tahripten menfi manada etkilenmemesi mümkün değil. Kaldı ki eşyayı asıl manasından soyunduran insan da modern zamanların doğayı tahakkümü altına alan, insanı eşrefi mahlûkat olmaktan beri kılan anlayışın ürünü. Eşya kendi kendine bu dönüşümü yaşayamayacağına göre, bunu icad eden aklın da varolduğu muhakkak hale gelmiş bulunuyor. Savaşlar artık bilek kuvvetine dayanmıyor, daha doğrusu geçmişte nasıl bilek kuvvetine dönüşen savaşlar bir akıl çatışmasından neşet ediyorduysa bugün de aynı manada hatta daha da çok aklın ön planda olduğu çatışmalar mevcut. Müslüman aklın ortadan kaldırılması, diğer beşeri ideolojilerle İslam’ın aynı dü